24 Temmuz 2011 Pazar

Bezgin ve çocuk..




Diğer gün doğumları dan bir bir farkı yok gibiydi Bezgin için; sabah düşlerinin arasına ayracını koymuş sırt çantasındaki nevalesinin yeterli olduğunu kanaat getirdik den sonra yola koyulmuştu.Artık yola koyulabilir güneşin her zamanki sıradanlığını içine çekebilirdi.Yürüdü ,yürüdü ta ki bir asma bahçesine varıncaya kadar;severdi asma bahçelerini Bezgin zira yaratıldığı çamurun bu topraklar dan alındığına dair bir inancı vardı, en güzel düşlerini her zaman böyle yerlerde kurardı bezgin. Tam o sırada karşısına çıkan bir çocuk hayatını kabusa çevirdi Bezginin.Çocuk Bezginin bir ermiş olduğunu düşünse de yolculuklarının gidişatını kendi belirlemesi gerektiğine emindi.Kibirli velet kendini Bezginin kılavuzu ilan etti.Bir yol ayrımına geldiklerinde ağaçları sayıyor,gökyüzüne bakıp toprağı kokluyor Bezginin demleneceği yeri seçiyor ve sürekli vurguluyordu;''Her işaret bir ipucu ancak doğru yorumlanabilirse aradığımız gerçeği bulabiliriz.Senin gibi bir ermişin yanında olmaktan gurur duyuyorum.''Devamlı konuşuyordu işe yaramaz doğrularıyla Bezgini çileden çıkarıp pişman ediyordu.Ne papara,ne dayak uslandırır bu çocuğu;bırak ayakların yüklensin bütün çileyi,ne kelam işimize yarar çocuk ne de anlam..
Çok şefkatli olmasına rağmen demlerini atarken düşündü Bezgin gecenin bir vakti.Çocukta eksik olan baş dönmesiydi anlam verme hastalığına yakalanmıştı.Kendilerini dışında bulacak bir şeyleri olduğuna inananlardandı velet.Eksik olan baş dönmesiyse zulasındaki nevaleler ilacıydı çocukcağızın.Velet ağzını açtıkca dayadı şarabı çocuğa.Günler böyle giderken çocuk konuşmaz oldu kafası kıyak yürüyüşün ritmine kapılmıştı.Bütün nevaleyi hasta çocuğa içirirken Bezgin ne yapacağını şaşırmaya başladı.Şöyle bir bakınca anlayıverdi;ne bir miras vardı burada ne de bir tılsım,ne kesinlik vardı ne de bir amaç ;ne bir fikri vardı,ne de fikir verebilecek bir sistem.Ah zavallı,kadersiz Bezgin;sonunda kendisi anlam çıkarma hastalığına kapılmıştı.Çocuk ayakları yerden kesilmiş havada süzülürken koca Bezgin ayaklarını dahi taşıyamıyan bir velede dönüştü.

19 Temmuz 2011 Salı

situation

okul çıkışı herkes bir arabaya ya da servise binip evinin yolunu tuttuktan çok sonra beni alması gereken kişi hala görünmüyor.
ben de yere çizdiğim oyunla ve sokak kedileriyle bir süre oyalandıktan sonra kaldırıma oturmuş elimdeki bira şişesi kapağıyla toprağı eşeliyorum.
her yaklaşan araba sesiyle -beni alacak olan araba olmadığını bile bile - ümitleniyorum.
gerçeği görünce yine önüme bakarak kapakla az önce eştiğim çukuru kapatıyorum -derinleştirdğim de oluyor-

f.ö.ö

ÜÇLÜ


-Kendinize acı çektireceksiniz,diye ısrar ediyor Lisa. Asla normal bir hayatınız olmıyacak.
-Normal nedir ki? diye soruyor Anna sabırsızlıkla.Bunun cevabını sen biliyormusun?
-Hayır tamam bilmiyorum.Yinede bilinmeze atılıyorsunuz.
-Bilinmeze atılmak yaşamakdır diyor Anna.

13 Temmuz 2011 Çarşamba

N.A.Nekrasov un bir şiirinden



yanlış yolun karanlığından
inandırıp coşkulu sözlerimle
kurtardığım zaman düşmüş ruhunu
seni kuşatan kötülüğü
büyük bir acı duyarak lanetledin içinde.,
Vicdanının unutuşunu
cezalandırmak için anılarında,benden önce olanların öyküsünü
Bir bir anlatırken birdenbire yüzünü ellerinde kapadın.
Ruhunda isyan başladı.
Utançla ve dehşetle sarsılarak
Göz yaşlarına boğuldun
YERALTINDAN NOTLAR

12 Temmuz 2011 Salı

MADDE22- Joseph Heller




Deli olan birisini görevden alamaz mısın?
- Tabiî ki. Almam lazım. Deli birini görevden almam gerektiğini söyleyen bir kural var.
- O zaman neden beni görevden almıyorsun? Ben deliyim. Clevinger’e sor!
- Clevinger? Clevinger nerede? Clevinger’i bul sorayım.
- O zaman herhangi başka birine sor. Sana ne kadar deli olduğumu söyleyeceklerdir.
- Onlar deli.
- O zaman neden onları görevden almıyorsun?
- Neden benden onları görevden almamı istemiyorlar?
- Çünkü onlar deli de ondan.
- Tabiî ki deliler. Sana onların deli olduğunu biraz önce söyledim öyle değil mi? Ve deli insanların senin deli olup olmadığına karar vermesine izin veremezsin, değil mi?
- Orr deli mi?
- Kesinlikle.
- Onu görevden alamaz mısın?
- Tabiî ki alırım. Fakat önce benden bunu istemesi lazım. Bu kuralın bir parçası.
- Peki neden sormuyor?
- Çünkü deli. Onca tehlikeli uçuştan sonra muharebe uçuşu yaptığına göre deli olmalı. Tabiî ki onu görevden alabilirim. Ama önce bunu benden istemesi lazım.
- Görevden alınmak için yapması gereken tek şey bu mu?
- Bu. Yeter ki istesin.
- Ve o zaman onu görevden alacak mısın?
- Hayır. O zaman onu görevden alamam.
- Bu kuralda bir bityeniği olduğunu mu söylemeye çalışıyorsun?
- Elbette. Madde-22. Çarpışma görevinden kaçmak isteyen biri gerçekten deli değildir.

TANRI VAR MIDIR?


Adamın biri, Tanrı var mıdır diye Bay K.'ya sorar.Bay K. şöyle der: »Bu soruna vereceğim yanıtın senin davranışını değiştirip değiştirmeyeceğini düşünmeni isterim. Değiştirmeyecekse, soruyu sormamış kabul edebiliriz. Yok değiştirecekse, o zaman, zaten karar vermiş olduğunu söyleyerek sana en azından yardımcı olabilirim: Senin bir Tanrıya ihtiyacın var.
Bertolt Brecht

Cep / Asaf Halet Çelebi




seni rüyalarımda buldum
ve çok beğendiğim için
oradan çıkmak istemedim
şimdi derinlikte
ve genişlikteyiz
ve bizzat
rüya
ben'im

kendi kendimi görüyorum
ve kendi içimde seyretmekteyim
bir cebim var ki
karanlıktır
oradan oyuncak güneşler
bahçeler
ve denizler çıkar
ve bıkınca onları başka bir cebime atarım

en güzel oyuncağım sen
bahçelerimin beni eğlendirmediği zaman
gel
ve beni avut

faust ' GOETHE '


yabancı olandan hep kaçamassın
iyi şeyler çoğu zaman uzağımızdadır.
gerçek bir alman,fransızı sevmese de
şaraplarını zevkle içer.

ah,güzelim!
inan ki,akıllılık dedikleri,çoğu zaman,önünü göremeyen bir kendini beğenmişlikdir.

(s)Açma(z)



‎(s)Açma(z)
Deniz kızına aşıktı sudan korkan adam
deniz kızı da ona
ne bir havuz
bulabildiler sevişecek
ne de yüzmeyi öğreten oldu adama

f.ö.ÖNER

EN SEVİLEN OYUN- LEONARD COHEN


Breavman ve Shell göl kıyısındaydılar.Akşam sisi karşı kıyıya kum tepecikleri gibi çökmekyeydi.O gün öğleden sonra topladıkları çalı çırpıyla yaktıkları ateşin yanında çift kişlik uyku tulumunun içinde yatıyorlardı.Breavman her şeyi anlatmak istedi ona.
' Hala yapıyorum'
'Ben de ' dedi kız
'Rousseu nun yaşamının son günlerine kadar bunu yapdığını okumuşdum.Herhalde belli bir yaratıcılığa sahip kişiler böyle.Gün boyu düş gücünü zapt etmeye çabalar evdedir işte.Hiçbir gerçek kadın teni ona kendi yaratımlarının verdiği zevki veremez.Shell,söylediklerim seni korkutmasın.
Ama bu bizi tamamen ayırmıyormu?
Sımsıkı el ele tutuşup gökyüzünün karanlık yerlerindeki yıldızları izlediler.Ayın parladığı yerlerde kayboluyorlardı.Shell Breavman a onu sevdiğini söyledi.
Bir dalgıç kuşu gölün ortasında aklını yitirdi.
...
'seçenek ne peki? Konuya kapılmaya başlamışsım.

Yasaklanmıyanı heycanlı kılmak.Aşık,kasınını tümüyle tanımalı.Her hareketine,yürüdüğü zaman kalçalarını sallayışına,göğsünü her şişirdiğinde meydana gelen küçük depremlere,oturduğu zaman uyluklarının kızgın lav misali yayılmasına aşina olmalı.Orgazmdan hemen önce karnının kasılmasını,sarı siyah tüy bahçelerini,burnundaki gözeneklerin izlediği yolu,gözlerindeki damarları ezberlemeli.Öyle tanımalı ki kadın,kendi yaratımına dönüşmeli.Uzuvlarının şeklinin kalıbını söken,kokusunu damıtan olmalı.Cinsel halin yegane başarılı hali budur:Yaratanın yarattığına duyduğu aşk.Diğer bir deyişe ,yaratının kendine aşkı.Aşkın böylesi asla değişmez
....
Saat sabahın üçüydü ve Breavman herkesin uyumasından memnundu.Sıra sıra kamçılar ve gözetmenler,böylesi daha düzenliydi.Karşılaşacak egolar,yorumlanacak yüzler,içine girilecek dünyalar;uyanık olduklarında pek çok ihtimal devreye giriyordu.Çeşitllilik kafa karıştırıcıydı.Bir insanla karşılaşmak yeterince zordu.Topluluk bireysel aşkın başarısızlığına mazeretti.

11 Temmuz 2011 Pazartesi

Gabriel Garcia Marquez in veda mektubu..



Yazarın Veda Mektubu...

''Tanrı bir an için paçavradan bebek olduğumu unutup can
vererek beni
ödüllendirse, aklımdan geçen her şeyi dile
getiremeyebilirdim, ama en
azından dile getirdiklerimi ayrıntısıyla aklımdan geçirir ve
düşünürdüm.
Eşyaların maddi yönlerine değil anlamlarına değer verirdim.
Az uyur, çok
rüya görür, gözümü yumduğum her dakikada, 60 saniye boyunca
ışığı
yitirdiğimi düşünürdüm.

İnsan aşktan vazgeçerse yaşlanır. Başkaları durduğu zaman
yürümeye devam
ederdim. Başkaları uyurken uyanık
kalmaya gayret ederdim. Başkaları konuşurken dinler, çikolatalı
dondurmanın tadından zevk almaya bakardım.
Eğer Tanrı bana birazcık can verse, basit giyinir, yüzümü
güneşe çevirir,
sadece vücudumu değil, ruhumu da tüm çıplaklığıyla açardım.

Tanrım, eğer bir kalbim olsaydı nefretimi buzun üzerine kazır
ve günesin
göstermesini beklerdim. Gökyüzündeki aya, yıldızlar boyunca
Van Gogh
resimleri çizer, Benedetti şiirleri okur ve serenatlar
söylerdim.
Gözyaşlarıyla gülleri sular, vücuduma batan dikenlerinin acısını
hissederek dudak kırmızısı taç yapraklarından öpmek isterdim.

Tanrım bir yudumluk yasamım olsaydı...
Gün geçmesin ki, karsılaştığım tüm insanlara onları sevdiğimi
söylemeyeyim.
Tüm kadın ve erkekleri, en sevdiğim insanlar oldukları
konusunda birer
birer ikna ederdim. Ve aşk içinde yasardım.
Erkeklere, yaşlandıkları zaman aşkı bırakmalarının ne kadar
yanlış
olduğunu anlatırdım. Çünkü insa n aşkı bırakınca yaşlanır.
Çocuklara kanat verirdim. Ama uçmayı kendi başlarına
öğrenmelerine
olanak sağlardım. Yaşlılara ise ölümün yaşlanma ile değil
unutma ile
geldiğini öğretirdim.

Ey insanlar!
Sizlerden ne kadar da çok şey öğrenmişim.
Tüm insanların, mutluluğun gerçekleri görmekte saklı olduğunu
bilmeden,
dağların zirvesinde yaşamak istediğini öğrendim. Yeni doğan
küçük bir
bebeğin, babasının parmağını sıkarken aslında onu kendisine
sonsuza dek
kelepçeyle mahkûm ettiğini öğrendim. Sizlerden çok şey
öğrendim. Ama
bu öğrendiklerim pek ise yaramayacak. Çünkü hepsini bir
çantaya kilitledim.
Mutsuz bir şekilde...

Artık ölebilir miyim?.. ''

Amak-ı Hayal ( Filibeli Ahmet Hilmi Efendi)


"Tuhaf! Varla yok hiç bir olur mu? Örneğin ben şimdi varım, yarın yok olacağım. Bu ikisi arasında fark yok mu?" dedim.

Deli, başını çevirdi. Kahkahayı bastı:

"Vay! Sen varsın ha?! Acaba var mısın?

AYLAK ADAM ( YUSUF ATILGAN)




Biliyorum sizi.Küçük sürtünmelerle yetinirsiniz.Büyüklerden korkarsınız.Akşamları elinizde paketlerle dönersiniz.Sizi bekleyenler vardır.Rahatsınız Hem ne kolay rahatlıyorsunuz.içinizde boşluklar yok.Neden ben sizin gibi olamıyorum? Bir ben miyim düşünen ? Bir ben miyim yalnız?

Stephen F. Roberts

Bence temelde ikimiz de dinsiziz. Sadece ben, senden bir tane fazla dini daha reddediyorum.
Sen diğer tüm olası dinleri neden reddettiğini anladığın zaman, benim de neden senin dinini reddettiğimi anlarsın.

boris vian - kırmızı ot

"arzularınıza hep direnebildiniz, hala direniyorsunuz. bu yüzden hayal kırıklı...ğına uğramış olarak öleceksiniz."

Foucault Sarkacı - Umberto Eco






Güneş iyidir, çünkü bedenimize yaralıdır; akıllı olduğu için her sabah
yeniden çıkar. Demek ki , geri dönen her şey iyidir; geçip giden bir
daha da görünmeyen şey iyi değildir. İnsanın geçtiği yere,aynı yoldan
iki kez geçmeksizin geri dönmesinin en kolay yolu bir daire çizerek
yürümektir.Halka biçiminde kıvrılabilen biricik hayvan yılandır,yılanla
ilgili birçok tapımlarla söylencelerin varlık nedeni de budur; çünkü
güneşin geri dönüşünü göstermek için, bir suaygırını halka biçiminde
kıvıramazsın.Öte yandan, güneşi çağırmak için bir tören yapmak
gerekirse,en iyisi bir daire çizerek devinmektir;çünkü düz bir çizgi
üstünde yürürsen evinden uzaklaşırsın,bu yüzden de törenin çok kısa
kesilmesi gerekir.Bir kuttören için uygun biçim dairedir;panayırda ateş
yutan hokkabazlar da bilirler bunu,çünkü daire biçiminde
sıralanınca,herkes ortada kimin durduğunu görebilir; oysa bütün bir
kabile bir manga asker gibi düz bir çizgi üstünde sıralanırsa uzakta
kalanlar onu göremezler;işte bu nedenle, daire,dönemsel devinim,dairesel
dönüş,her tapımda kuttörenin temel öğelerini oluşturur.

7 Temmuz 2011 Perşembe

YERALTINDAN NOTLAR


Belki de insan yalnızca refahtan değil,acıdan da aynı ölçüde hoşlanıyor.Hatta acının mutluluk kadar yararlı olduğu bile düşünülebilir.İnsanın yeri geldiğinde acıyı,tutkuya varan derecede sevdiği bir gerçektir.Bunu anlamak için insanlık tarihine bakmaya gerek yok,yaşamın ne olduğunu bilen bir insansanız kendi kendinize sorun yeter.Benim kişisel düşünceme göre,yalnızca refahı sevmenin biraz ayıp yanı bile vardır.İyi mi kötü mü olduğunu bilmem ama bazen bir şeyleri kırıp dökmenin bile kendine özgü bir tadı olabiliyor.Bu açıdan,ben ne yalnız başına refahı,ne de yalnız başına acıyı yeğlerim.Acı,kuşku demektir,yadsıma demektir.Bununla birlikte insan gerçek acıyı tatmak istediğinden,çevresinde bir kargaşa yaratmak,yok etmek,dağıtmak hevesinden asla kendisini uzaklaştıramaz.Bizim manevi varlığımızın biricik kaynağı acı değil mi?
YERALTINDAN NOTLAR